20 Nisan 2014 Pazar

Aziz Yıldırım'a Küfür Değil Teşekkür Edin!

Geçen hafta sporumuz için büyük gurur günlerinden biri daha yaşandı. Galatasaray Odeabank, kadın basketbolunun Kupa-1'inde ezeli rakibi Fenerbahçe'yi geçerek kupaya uzandı. Bu gururun en büyüğü tabi ki de kupanın sahibine aitti ama diğer gurur duyabileceğimiz mevzu ise bu alanda Avrupa'nın en büyük kupasında bir Türkiye derbisine şahit olmamızdı. Bu kadın basketbolumuzun ne seviyeye geldiğini gösteren bir ölçüdür. Peki bu başarılar rastlantı mıdır? İşte bunun cevabı için geçmişten bu yana gelen süreci gözümüzün önüne getirmemiz gerekir.

1999: Galatasaray, Euroleague Women yani Kupa-1 de Final-four'a kaldı ve 3. oldu.
2001: Botaş, Ronchetti Kupasında, bugün ki ismiyle Euro Cup'ta (Kupa-2) Final oynadı.
2004: Fenerbahçe, Euro Cup'ta 4.'lük elde etti.
2005: Fenerbahçe, Euro Cup'ta Final oynadı.
2006: Beşiktaş, Euro Cup'ta Çeyrek Finale kaldı.
2007: Fenerbahçe, Euroleague Women da Çeyrek Finale çıktı.
2008: Fenerbahçe, Euroleague Women da Çeyrek Final oynadı.
          Galatasaray, Euro Cup'ta 4.'lük elde etti.
2009: Galatasaray, Euro Cup Şampiyonluğuna erişerek bu alanda ülkemize ilk Avrupa kupasını getirdi.
          Fenerbahçe, Euroleague Women da Çeyrek Final oynadı.
2010: Fenerbahçe, Euroleague Women da Çeyrek Final oynadı.
2011: Fenerbahçe, Euroleague Women da Çeyrek Final oynadı.
2012: Fenerbahçe, Euroleague Women da Final-Four'a kaldı ve 4. oldu.
          Galatasaray, Euroleague Women da 5. oldu.
          Kayseri KASKİ, Euro Cup'ta Final oynadı.
          Botaş, Euro Cup'ta son 4'e kaldı.
2013: Fenerbahçe, Euroleague Women da Final oynadı.
          Kayseri KASKİ, Euro Cup'ta Final oynadı.
2014: Galatasaray, Euroleague Women da Şampiyonluğa ulaştı.
          Fenerbahçe, Euroleague Women da Final oynadı.
          Kayseri KASKİ, Euroleague Women da son 8'e kaldı.
          İstanbul Üniversitesi, Euro Cup'ta Yarı-Finale adını yazdırdı.
          Botaş, Euro Cup'ta Çeyrek Finali gördü.
          Mersin Büyükşehir Belediyesi, Euro Cup'ta son 8'e kaldı.

Gördüğünüz gibi 90'lı yılların sonundan itibaren takımlar bazında başarı istikrarımız sürmektedir. 2004'ten önce ara ara olan başarımız sürekli hale gelmiş, 2008'den itibarense çoklu takımlarla dereceler kazanmayı bilmişiz. Son 16 senenin 13 ünde kadın basketbol takımlarımız Avrupa kupalarında başarı elde ederek diğer spor branşlarımıza istikrar dersi vermişlerdir. 1999 yılında tek takımımızın başlattığı bu serüven içinde bulunduğumuz ve geride bıraktığımız sezonda aynı takımımızın tarihi bir zaferine, onunla birlikte 6 takımımızın kadın basketbolumuzun ününe ün katmasıyla devam etmiştir. Bu sezon 8 takımla katıldığımız Avrupa kupalarında 3 takımımız Euroleague'de, 3 takımımızda EuroCup'ta son 8e kalmayı başarmış, böylelikle bu elit 16 takım arasına 6 Türk takımımız adını yazdırmıştır. Galatasaray; Kupa-2 den sonra Kupa-1 i de alarak Türk takımlarının yarıfinal yada finallerin geçilebilecek takımı olmadığını, kupayı da alabileceklerini göstermiş, Fenerbahçe; her sene istikrarlı bir şekilde bu turnuvalarda iyi dereceler elde ederek, bu kupaların first-class takımı olduğunu ispatlamış, KASKİ; 3 sene önce Avrupa'da ismi duyulmamış bir takım iken EuroCup'tan Euroleague'de son 8'e kalarak Türkiye'nin ismi bilinenler dışında bilinmeyen kulüplerinde neler yapabileceğinin dersini vermiştir. Bu tablolar Kadın Basketbol Ligimizin kalitesini ve takımlarımızın nasıl kuvvetli olduğunu da gözler önüne sermektedir.

16 yıldır süren takımlar bazındaki bu tablo elbette Milli Takımımıza da yansımış, 2005'te Avrupa Basketbol Şampiyonasında Çeyrek Finale kalarak 8., Akdeniz Oyunlarında Şampiyon olduk. 2009'da Akdeniz Oyunlarında Çeyrek Finale çıkıp 5. olabildik. 2011'de Avrupa Basketbol Şampiyonasında en iyi derecemizi elde ederek Finale çıkıp gümüş madalyanın sahibi olurken, 2012'de tarihimizde ilk kez Olimpiyatlara katılma hakkına sahip olduk. İlk kez katıldığımız Olimpiyatlardan 5. olarak dönerken, geçtiğimiz seneki Avrupa Şampiyonasında 3. olarak bu sefer koleksiyona bronz madalyayı da eklemiş olduk. Yani her spor branşında olduğu gibi kulüpler bazında başarı Milli takımı da olumlu etkilemiş oldu. Peki 90'lı yılların sonunda yada 2000'lerin başında ne oldu, biri geldi ve takımlarımıza sihirli değnekle mi dokundu?

Evet biri geldi belki elinde sihirli değneği yoktu ama Kadın Basketbolunda kıvılcımı çakacak fikirleri vardı ve bunlar, SONUCU başarı olan bir kelimenin kadın basketboluna girmesine neden oldu: REKABET.. 80'li yılların sonlarından 90'ların sonlarına kadar Galatasaray 11 senede kazandığı 10 şampiyonlukla (ki bunların 9u üst üste hala kırılamamış bir rekordur) kadın basketbolunda rakipsiz ve tekti.. Diğer takımlar ise gerçek anlamda iddiasız ve sürprize oynuyorlardı.. Galatasaray ve diğer takımlar arasında kalite ve güç olarak uçurum vardı deyim yerindeyse.. Bir takım düşünün ligde 7 yıl üst üste hiç bir maçı kaybetmeden şampiyon oluyor, diğer takımların ne kadar rakip olabildiklerini siz düşünün... Buna Fenerbahçe'de dahildi. Ta ki Aziz Yıldırım başkan oluncaya kadar.. Aziz Yıldırım Fenerbahçe başkanı olduğunda kulüp, kürek şubesi dışında tüm branşlarda ezeli rakiplerinin gerisindeydiler. Yeni başkan, eski başkanların aksine sadece yada öncelikle futbol politikası yerine tüm şubeleri ayağa kaldırmayı hedefledi ve bunda ilk meyveyi de Fenerbahçe Kadın Basketbol takımından aldı. Her ne kadar takımın ilk şampiyonluğundaki 4 isim 1 sene evvel Galatasaray'ı şampiyon yapan ilk 5'teki 4 isim olsa da camianın bunu sual edecek lüksü yoktu. Fenerbahçe'nin ekonomik ve yapısal olarak güçlenmesi her sene hedefi biraz daha yukarı koyan ve gücüne güç ekleyen bir takım ortaya koyuyor bu rekabete Botaş ve Beşiktaş'ta sonraki senelerde katılıyor ve artık kadın basketbolunda tek büyükten söz edilme yerine rekabetten söz ediliyordu. Diğer takımlar birer birer oyuna dahil olurken bu rekabete ayak uyduramayan Galatasaray yanlış yönetilmesinin sonucu olarak 2004-2005 sezonunun sonunda küme düştü. Belki bu daha erken gelebilecek bir Avrupa kupasının ertelenmesine neden oldu belki de Galatasaray'ın sonraki başarılarının fitilini ateşledi.
 
Fenerbahçe bu sefer Türkiye'de rakipsiz kalmıştı ama Aziz Yıldırım hedefi bu sefer Avrupa Şampiyonluğu olarak koymuş ve her sene bir öncekinden daha iddialı ve daha kaliteli takımlar kurarak mücadelesine devam etti. Bu sırada Galatasaray, 2006-2007 sezonunun başında tekrar 1. lige dönerek yarışa bir kez daha dahil oldu. Galatasaray için asıl dönüm noktası Adnan Polat başkan seçildikten sonra oldu. Aziz Yıldırım'ın 1998 de yaptığı stratejiyi 10 sene gecikme ile Galatasaray'da denemeye başladı 2008 yazında kurulan yeniden yapılanma sene sonu Kupa-2'nin Galatasaray müzesine gelmesine neden oldu. Artık bu 2 kulüp futbol dışındaki branşlarda da kıyasıya rekabetteydi. Adnan Polat'ın bu şubeyi tekrar ayağa kaldırmasıyla Galatasaray başarı da Fenerbahçe'nin 1 adım gerisinde kalsa da son 5 yılda Fenerbahçe'nin 9 kupasına karşılık 6 (Avr. Kup. hariç) kupa alabildi. Aslında bu normal bir sonuç hatta Fenerbahçe'den daha da ezici bir üstünlük beklenebilirdi çünkü Galatasaray maddi sıkıntılardan dolayı hiçbir sezon Fenerbahçe'den daha maliyetli dolayısıyla daha kaliteli oyunculara gerek sayı olarak gerekse nitelik olarak sahip olamadı, bu yönden Fenerbahçe hep öndeydi. Tıpkı bu sezonda olduğu gibi fakat yıllarca süren Fenerbahçe'nin Galatasaray'a karşı hep daha iyi, daha kaliteli oyuncularla, daha güçlü takımlarla mücadele etmesi Galatasaray'a kendisinden daha güçlü takımlarla mücadele etme gücünü bu takıma aşıladı. Aslında Fenerbahçe bir anlamda Galatasaray'a iyilik yapmış oldu. Hani bir söz vardır: " İnsanı öldürmeyen acı güçlendirir " diye, işte o misal.. İşte bu yüzden Kadın Basketbolunda para ile kurulabilecek en iyi takım Ekaterinburg ve Galatasaray'dan çok daha iyi rotasyona sahip ve çok daha maliyete kurulan Fenerbahçe son 4te Galatasaray'ın kurbanı oldular.
 
Şüphesiz bu başarıda aslan payı Galatasaray kadın basketbol takımının her basketbolcusuna ait, teknik heyet, Ekrem Memnun, Murat Özyer, Galatasaray kurumsal ve yönetim, Başkan Ünal Aysal, sponsor Odeabank sonraki hatırı sayılır payların sahipleri. Ben buna bu başarı sürecinin temelini atan ve Galatasaray kadın basketbol takımını kulübün maddi sıkıntılarının en çok olduğu dönemde bile kapatılmasına izin vermeyen, takımı 0'dan Fenerbahçe gibi güçlü bir ekonomiye sahip bir takımla rekabet noktasına getiren Adnan Polat'ı da katıyorum. Peki Türkiye'ye gelen Euroleague Women kupasında bu rekabetin fitilini ateşleyen Aziz Yıldırım'ın hiç mi payı yok? Eğer Aziz Yıldırım 1998'in yazında kendi takımının çıtasını yükseltmese idi bugün bu başarılar gelebilir miydi yoksa Galatasaray 8.,10.,15. üst üste yenilgisiz şampiyonluklarıyla mı avunuyor olurdu? Yada şöyle sorayım her gün kum torbasıyla antreman yapan bir boksör mü daha iyi boksör olur yoksa turnuvalara katılıp gerçek boksörlerle dövüşen boksör mü kendisini daha çok geliştirir ve daha iyi olur?  Aslında bu kulüplerin genlerinde birbirleriyle rekabet var ama birilerinin zaman zaman bunu uyandırması gerekebiliyor.
 
Aziz Yıldırım yaptıklarıyla belki de ülkedeki kadın basketbolunun gidişatını değiştirdi. Aziz Yıldırım'ı sevmeyebilirsiniz zaten kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama bir söz vardır "Yiğidi öldür, hakkını yeme". İşte geldiğimiz noktada bu süreci gözden geçirdiğimde bu sözü söylemeyi doğru buluyorum ve Kupa-1'in Türkiye'ye gelmesinde belki yukarıda saydıklarımın payı kadar olmasa da Aziz Yıldırım'ın da Galatasaray'ın kazandığı bu kupada payı olduğunu düşünüyorum. Taraftarlığı salona yada stada gidip küfretmek olarak görenlerin bunu anlamasını beklemiyorum ama kabul etseniz de etmeseniz de BÜYÜK BAŞARILAR, BÜYÜK REKABETTEN DOĞARLAR...

Bu başarıda emeği geçen herkese bir sporsever olarak TEŞEKKÜRLER...