16 Temmuz 2010 Cuma

ONİKİ

  Geçenlerde Beyoğluna taşan reklamlarına kanıp aldığım, tarihsel roman tarzında başlayıp okuyucuyu  ''yine mi!'' dedirten vampir romanına dönüşen, 526 sayfalık, her bir sayfasında gereksiz bir paragrafına şahit olduğum, 130 ile 190 sayfaları arasını okumasan da olur diyebileceğim kitaptır. Belki kitap için gereğinden fazla karamsar bir giriş yaptım ama bir cümle içerisine sıkıştırdığım, aklımda kalan şeylerin biri hariç hepsi budur.Kitabı bitirdim ve konu yada kitapta geçen olaylardan aklımda en fazla yer eden şey kitabın başında anlatılan hikayedir.Geriye kalan 507 sayfalık kısım, başta anlatılan ve asıl amacı bu gerilim romanına teşbih edilen bölümün uzunudur. Sonrasında geçen sayfalar baştaki hikayenin ışıltısı altında kalıyor.Bu hikaye nasıl mı?
  Zamanında bir Rus kasabasında geçtiği rivayet ediliyor. Kasabayı sıçanlar basıyor ve halk ne yaparsa yapsın bunun önüne geçemiyor. Sıçanlardan gına geldiği an köye bir tüccar geliyor. Katarının çektiği bir at arabasının arkası bir branda örtülüymüş. Halk derdini anlatıyor ve tüccar dermanının kendisi olabileceğini iddia ediyor. Kasabalılar bunu nasıl çözeceklerini sorduğunda cevaplamıyor. Paranın ilk kısmının ödenmesinin ardından öğreneceklerini temin ediyor. Sıçanlardan gına gelmiş köylüler ödemeyi yapıyor ve tüccar katırların çektiği at arabasının arkasındaki brandayı kaldırıyor. Arkadakiler kafesler içerisindeki maymunlarmış. Tüccar kasabalılara maymunların salıverilmesinden önce çocukların dışarı çıkmamalarını öneriyor. Kasabalılar kabul ediyor ve çocuklar maymunlar işlerini bitirinceye kadar sokaklara çıkmıyorlar. Bundan sonrasını kitaptan aynen aktaracağım;
  "Maymunlar kasabaya salınmasından sonraki on dördüncü günün kuşluk vakti ilk maymun uyumak üzere tüccarın kafesli arabasına geri döndü. Akşamın erken saatlerinde hepsi dönmüşlerdi. Tüccar kafesi kilitledi, brandayı yeniden kafesin üstüne örttü, ödemesini aldı ve gitti. Ve kasabanın insanları sessizliğe gömüldüler... Ancak  günler geçtikçe insanlar sessizliğin ağırlığını daha çok hissetmeye başladı. İlk başta sessizliğin bu kadar göze çarpmasının sebebinin,son iki haftadır kasabada olan gürültünün birden kesilmesi diye düşündüler ama sonradan fark ettiler ki kasaba gerçekten de eskiden olduğundan çok daha sessizdi.Bu boşluğu konuşmaları ve gündelik yaşantılarında çıkardıkları seslerle doldurabilirlerdi, ancak bunun ötesinde hiçbir ses yoktu. Bu sessizlik mutlak, tam bir sessizlikti... Sessizlik vardı , çünkü hiç kuş cıvıltısı yoktu.Tüccarın yaratıklarıişlerini bitirdikten sonra, bu kasabada bir tane bile canlı kuş bırakmamıştı. Ve kuşlar bir daha asla o kasabaya geri dönmediler".