26 Aralık 2011 Pazartesi

告别2011

     Bir seneyi daha geride bırakırken bu sene içerisinde hangi önemli olaylar yaşanmış bi bakalım;
8 ocak : Başbakan Erdoğan, Kars Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen açılış töreninde, kentteki “İnsanlık Anıtı”nı , "ucube" olarak nitelendirdi. Anıt daha sonra alınan kararla yıkıldı
     Sanatla zıt alaka bir adam değilimdir ama bu ülkede o  kadar çok vatandaşın anlamasına hitap etmeyen anıt yada heykel var ki cidden bunları yaptıranların hangi düşünce ile yaptırdıklarını anlamış değilim. Herhalde sanattan nefret etmesini istediler bu halkın,.Bence başardılar çünkü insanımızın birçoğu heykele baktığı zaman ilk aklına gelen şey nedense 'put' oluyor. Tabi bununla beraber bir başbakanında her ne kadar beğenmese de bir yapıta ucube demesi doğru olmasa gerek.Sonuç olarak; bir heykel yada anıtın (ki eğer milli bir anıt ise) o ülkenin en eğitimsiz insanının bile bakıp anlam çıkarabileceği bir kompozisyonda yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunu başaramasalar bile iyi niyetle yapılmış hiçbir sanat eseri "ucube" lafını hak etmez!

3 Şubat: Ankara’nın Organize Sanayi Bölgesi Ostim’deki iki ayrı iş yerinde LPG tüplerinden çıkan gazın ortamı kaplaması ve alev alması sonucu patlamalar meydana geldi. 17 kişi öldü.
     Güzel ülkemde, güzel insanlarımızın hayatı ne kadar ucuz! Tam bir Türkiye klasiği...

11 Şubat: Balyoz Planı davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, aralarında Özden Örnek, Halil İbrahim Fırtına ve Engin Alan’ın da bulunduğu 133 sanığın tutuklanmasına karar verdi.
     Özellikle Engin Alan'ın tutuklanmasına bu dünyada en çok İmralı'daki sevinmiştir. Yaşasın Türk Adaleti ve Helal Olsun bu Milletin Vicdanına!!!

11 Mart: Japonya'nın Tohoku bölgesinde 9,0  büyüklüğünde gerçekleşen depremdir. Merkez üssü Tōhoku bölgesinin doğu kıyısında, yerin 24,4 km derinliğinde olan deprem; yerel saate göre 14:46'da gerçekleşti.
     Gerçekten bütün dünya tarihi bir felakete şahit oldu.
14 Mart: Sanatçı İbrahim Tatlıses İstanbul’da silahlı uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı
     Eski şarkılarının fanatiği olarak baya üzülmüştüm haberi aldığımda. O gün bu işin içinde PKK var demiştim. Yapılan soruşturma ve gözaltıların sonunda PKK'nın azmettirdiği ortaya çıktı. Allah uzun ömürler nasip etsin İmparator'a.Yalnız saygı duyduğum bir abimin o günlerde arkadaş sohbetinde ettiği lafı asla unutmam; İbo sağlam adammış kafaya keleş mermisi yedi ölmedi. Senin benim elim kesilse kan kaybından gideriz. :))

17 Mart: Türkiye ile Rusya arasında vizeler kaldırıldı.
     Türkiye'deki abazaların kurtuluş tarihidir! Eminim her sene Moskova Şehir stadında kareografik gösterilerle kutlayacaklardır. :)))

2 Mayıs: El Kaide Lideri Bin Ladin, Pakistan'ın başkenti İslamabad yakınlarında ABD askerleri tarafından düzenlenen bir saldırı sonucu öldürüldü ve cesedi de ABD güçleri tarafından ele geçirildi.
     No Comment!

10 Temmuz: Şike soruşturması kapsamında gözaltına alınan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, mahkeme tarafından tutuklandı.
      İnşallah ilerde bu konu hakkında detaylı yazacağım.

17 Ağustos: Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk yer gözlem uydusu RASAT'ın Rusya'dan uzaya başarıyla fırlatıldı
     Türkiye'de bu haberden haberdar olan ne kadar insan vardır merak ediyorum. Bizim için çok önemli bir haber ama malum en büyük kusuru haber değeri taşıması öyle değil mi! 

21 Ağustos: Dünya Yıldız Kızlar Voleybol Şampiyonası’nda Yıldız Milli Takım, final maçında Çin’i 3-0 yenerek şampiyon oldu. Türkiye, böylece voleybol tarihinin ilk Dünya şampiyonluğunu elde etti.
     Nede olsa ülkemizin milli takımlarının müzeleri Dünya ve Avrupa Şampiyonluklarıyla dolu olduğu için sadece bir altyazıda birçok kanalda verilmesine tanık olduğum haber.

19 Ekim: Çukurca'yı gece saat 01:00'de baskın düzenleyen PKK'lı teröristler uzun namlulu tüfek ve roketatarlarla saldırdı. Saldırıda 26 asker şehit oldu, 22 askeri de yaralandı.
     Konuşulacak çok şey var ama bu sene içerisinde duyduğum zaman en çok üzüldüğüm beni 20 ekim gecesinde her zamanki dost mekanında rakı kadehlerini arka arkaya yuvarlamamı sağlayan haber. 2 gün boyunca gözleri dolu dolu gezdim. Bu katliamı yapanların Allah Belasını versin!

23 Ekim: Van'a bağlı Tabanlı köyünde 7.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
     Bu seneki "deprem ülkesi olduğumuzu hatırlama " günü. Bakalım seneye bu hatırlatmanın tarihi ve yeri ne olacak. (Hiçbir önlem almadan azraile meydan okumaya devam ediyoruz) 

11 Kasım: Seslendirme sanatçısı, tiyatrocu 'Kurtlar Vadisi' dizisinde 'Laz Ziya' karakteriyle hafızalara kazınan İstemi Betil Öldü.
     Laz Ziya ve onunla özdeşleşen "Asiye" türküsü unutulmaz. Toprağı bol olsun.

22 Aralık:  1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını reddetmeyi suç sayan yasa teklifi Fransa meclisi genel kurulunda kabul edildi.
     Bu konu hakkında da uzun uzun yazmayı planlıyorum.

 İşte koca senenin belli başlıkları bunlar. Mutlaka eksikler vardır ama benim hazırlayabildiğim bu kadar. Kusurum var ise af ola. Bir hususa değinmeden geçemiyeceğim. Son günlerde TV'ye çıkan yılbaşı geyikçilerinden birinin ettiği bir cümle kafama takıldı "2011 yılı unutulmayacak bir yıl olacak". Neden buna takıldım izah edeyim. Hangi yılın ne kadar unutulmaz olduğu yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında anlaşılır kanımca. Geçmişe dönüp baktığımızda hangi yıl bir  başkasından daha önemsiz yada daha önemli ve neye göre. En iyisi 'Carpe diem'. Mutlu seneler...
    


    

18 Aralık 2011 Pazar

Alevli Günler


Gideli uzun zaman oldu ama geçenlerde hala oynandığını gördüm. Oynansın da zaten tiyatroseverlerin şuana kadar gittiklerine inandığım gidemeyenlere ise şiddetle tavsiye ettiğim oyundur.Komedi türündeki oyunu Irmak Bahçeci yazdı, Yıldıray Şahinler yönetti. “Alevli Günler”, Cem Davran, Erkan Can, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin ve Tuğçe Kıltaç’ı bir araya getiriyor.  Konusu gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır. Muhteşem bir oyuncu kadrosu, trajikomik sağlam bir hikaye ile birleşince izleyenler için ayrı bir keyif oluyor. Gidecek şanslıları düşünerek konuyu anlatmayacağım. Özet olarak geçecek olursam; toplumun at gözlüğü ile bakan gelenekçi geniş kitlesinin farklı olan azınlığı hiçe sayması diyebilirim. Herşeyden önce Erkan Can fazla rol almasada onun olduğu her oyuna gidilir.

 Not: Rakı sevenler ön sıraları tercih etsinler :)

11 Kasım 2011 Cuma

Ogün Altıparmak

Bugün Sakarya'dan çıkan bir başka futbol efsanesinden bahsedeceğim. Fenerbahçe tarihinin ilk gol kralı Ogün Altıparmak. Bugün Fenerbahçe'nin unutulmaz ismi 73 yaşına basmıştır. Buna istinaden futbolun amatör ruhla oynandığı ve henüz bakirliğini yitirmediği, paranın futbol sevgisini yenemediği yıllardaki bir başrol kahramanını hatırlatmak istedim. Futbola 1955 yılında Karşıyaka'da başlayan Ogün Altıparmak ayağının kırık olmasına rağmen 1963'te Fenerbahçe'ye transfer olmuştur. 1968-1969 sezonunu gittiği Amerika'nın Washington Whips takımında geçiren efsane, 1969'da Karşıyaka'dan sonraki 2. yuvasına dönüş yapıp sarı-lacivertli formayı 2 sene daha terletmiştir. Ogün Altıparmak'ın Fenerbahçe açısından çok büyük önemi vardır. Kulüp tarhihinin ilk gol kralı olması yanında Fenerbahçe tarihinin unutulmaz Avrupa zaferlerinden biri olan 1968-69 Şampiyon Kulüpler Kupası sezonunda Manchester City'i mağlubiyete uğratan 2 golden birini atarak takımını üst tura çıkmasında büyük katkı sağlamıştır. Milli takımda 32 defa forma giyen forvet 6 gol atmıştır. O yıllarda Fenerbahçe tarihinde çok büyük yer tutan birçok başarıda rol oynamıştır.
  • 4 Türkiye Ligi Şampiyonluğu: 1963-64, 1964-65, 1967-68, 1969-70
  • 1 Cumhurbaskanlık Kupası: 1967-68
  • 1 Türkiye Kupası: 1967-68
  • 1 TSYD Kupası: 1969
  • 1 Atatürk Kupası: 1964
  • 1 Balkan Kupası: 1967
  • 1 Spor Toto Kupası: 1967
  • Kupa Galipler Kupası Çeyrek Final: 1963-64

  • Bugün hala bir gazetede spor yorumculuğu yapan efsaneye Allah'tan sağlıklı ve uzun ömürler dilerim.

    27 Ekim 2011 Perşembe

    Feyyaz Uçar

    48 sene evvel bugün dünyaya gelen Feyyaz Uçar unutulmaz isimlerden biri olacağı Türk futboluna Avcılar Kulübü'nde başladıktan kısa süre sonra Beşiktaş Genç Takımına geçti. Serpil Hamdi Tüzün yönetimindeki genç takımın en iyilerinden biri olarak sivrilerek 82-83 sezonunda A Takıma yükseldi. 15 Ekim 1989'da ligin 6. haftasında Adana Demirspor'u Ali Gültekin (4), Metin Tekin (3) ve Feyyaz Uçar (3) golleriyle 10-0 yenen Beşiktaş,  hem Türkiye Ligi'nin en farklı galibiyet rekorunu kırıyordu, hem de Metin-Ali-Feyyaz efsanesini siyah-beyazlı taraftarların sevgilisi haline getiriyordu. 16 sezonda 320 lig maçında 170 golle, Beşiktaş'ın Türkiye Ligi'ndeki en büyük golcüsü oldu. İstanbul Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor bölümü futbol ihtisas mezunu olan Feyyaz Uçar 1987-1993 yılları arasında okul arkadaşı ve özel kondüsyoneri Murat Arslan tarafından özel çalıştırıldı. Aynı zamanda Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi ve Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'nde Beden Eğitimi öğretmenliği yapan ikili gece gündüz demeden antrenman yaptılar. Üst üste şampiyonluklar ve gol kralığı yaşayan Feyyaz ayrıca çok iyi İngilizce konuşan ve az oranda Fransızca bilen kültürlü az konuşan çok düşünen futbolu aklıyla oynayan bir eğitimci akademisyen antrenör ve futbolcuydu.
    Beşiktaş'a geldiği ve genellikle yedek beklediği ilk 4 sezon haricinde 15 golün altına düşmedi. 89-90'da da 33 maçta 29 golle ligin gol kralı oldu. Avrupa Kupaları'nda da 6 gole imza attı.
    Derbilere damgasını vuran ünlü forvet Galatasaray'a 18, Fenerbahçe'ye 16 gol atarak Hakkı Yeten ve Şeref Görkey'in ardından Beşiktaş'ta yetişen en büyük golcü olduğunu kanıtladı. Ayrıca Türkiye Kupası'nda da 17 golle tüm zamanlarda bu kupada Bobo'dan sonra en çok gol atan ikinci Beşiktaşlı unvanını elinde tutmaktadır.4 Lig, 3 Türkiye, 4 Cumhurbaşkanlığı, 1 Başbakanlık, 6 TSYD kupası şampiyonluğu yaşayan Feyyaz 25 kez A, 3 kez Ümit ve 2 kez Genç Milli Takım formasını giydi. Bu başarılara karşın 12 sene formasını giydiği Beşiktaş'ta 1 kez bile kaptan olarak sahaya çıkamamıştır.
    1994-1995 sezonunun başında kulübü ve başkan Süleyman Seba ile bir tartışma yaşayan Feyyaz'ın Beşiktaş'la ilişiği kesildi. Feyyaz bu olaydan sonra ezeli rakip Fenerbahçe'ye transfer oldu. Sezonun üçüncü maçı olan Denizlispor maçında ilk kez Fenerbahçe forması giydi. 3. maçı olan Adana Demirspor maçında sarı-lacivertli formayla ilk golünü attı. 20 Kasım 1994'te Fenerbahçe'nin Kayserispor'u 8-1 yendiği maçta Feyyaz, 4 gol kaydetti. Sezon sonunda Feyyaz, Aykut Kocaman'ın ardından takımın en golcü ikinci ismi oldu ve 12 gol attı. Bu gollerin üçünü penaltıdan kaydetti. Sezon sonunda lig dördüncüsü ve Türkiye Kupası ikincisi oldular. Feyyaz, Başbakanlık Kupası finalinde forma giydi. Penaltılarla kaybedilen kupada Feyyaz kullandığı penaltıyı gol yapamadı.
    1995-96 sezona da Fenerbahçe ile başlayan Feyyaz, sezon öncesi düzenlenen TSYD Kupası'nda iki maçta da forma giydi. Fenerbahçe, sezona bu kupayla başladı. Ancak, sezon içinde sadece 5 maçta forma giyebildi. Gol atamayan Feyyaz, teknik direktör Carlos Alberto Parreira tarafından tercih edilmedi.
    1995-96 sezonunun kasım ayında Antalyaspor'a transfer oldu. Antalyaspor'daki üçüncü resmi maçı olan, eski takımı Fenerbahçe karşısında oynadığı maçta penaltıdan gol atarak, bu takımdaki ilk golünü attı. Ligi 7. olarak bitirdiler ve gelecek sene Intertoto Kupası'na katılma hakkını kazanarak Antalyaspor ilk kez Avrupa sahnesine çıkma şansını yakaladı. Feyyaz ise 2'si penaltıdan olmak üzere 8 gol kaydetti. Ligde eski takımı Beşiktaş'a karşı sakatlığı nedeniyle forma giyemese de kupa maçında eski takımına karşı oynadı ancak 2-0 yenilerek kupadan elendiler. Sezon sonunda Antalyaspor ile sözleşme konusunda anlaşamayan Feyyaz, takımdan ayrıldı.
    1996-97 sezonunda Türkiye 2. Lig'e yeni yükselen Kuşadasıspor, Feyyaz Uçar'ı kadrosuna kattı. Böylece Feyyaz ilk kez bu ligde forma giymiş oldu. İkinci maçında Bucaspor ile 2-2 beraber kalan Kuşadasıspor'da 2 golü de kaydetti. 14 maçta 5 gol kaydeden Feyyaz, takımının grup ikincisi olup 1. lige yükselme grubuna çıkmasına yardım etti. Yükselme grubunda ise başarı gösteremeyen takım, play-off grubu sonuncu olarak 2. Lig'de kaldı. 18 maçın sadece yarısında oynayan Feyyaz, bir gol kaydetti. Sezon sonunda ise futbolu bıraktı.
    Feyyaz, Türkiye Milli Futbol Takımı'nda ilk maçına 29 Nisan 1987'de İngiltere karşısında oynanan EURO 1988 eleme maçında çıktı. İkinci kez milli formayı yine bir EURO 1988 eleme maçı olan Yugoslavya maçında giydi ve ilk golünü de bu maçta kaydetti. Feyyaz, 1990 Dünya Kupası maçlarında da Türkiye kadrosunda yer aldı. Feyyaz, EURO 1992 ve 1994 Dünya Kupası elemelerinde de kadroda yer aldı. 28 Nisan 1993'te Norveç ile oynanan Dünya Kupası eleme maçı son kez milli formayı giydiği maç oldu. Türkiye'nin 3-1 yenildiği maçta son golünü kaydetti. Feyyaz Uçar, milli takım kadrolarına yalnızca Beşiktaş forması giyerken çağrıldı.


    Penaltıları ve sağ iç plaseleri akılda kalan unutulmaz golcünün futbolunun yanısıra sempatikliği, espri anlayışı, mütevaziliği ve hangi takımın formasını giyerse giysin Beşiktaşlılığını saklamaması  hangi renkten olursa olsun bütün futbolseverlerin takdirini toplamıştır. Hatırladığım kadarı ile korner direği ile ilk gol sevincine tanık olduğumuz isimdir.
    Futbolu bıraktıktan sonra teknik adamlığı tercih eden Feyyaz'a futbolumuza kattığı estetiklik için teşekkür eder sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.

    10 Ağustos 2011 Çarşamba

    Kaptan'ın Vedası

    Merhaba uzun zamandır yazmıyordum eski kayıtlarıda sildim ama uzun zaman sonra beni akşamın hatta gecenin bu vaktinde yazmaya iten sebep Arda Turan oldu.Akşam Galatasaray'ın resmi sitesinde ikinci defa A.Madrid ile görüşmelerin başlandığı borsaya bildirildi. Biraz üzüntü, hafif hayal kırıklığı ve sonunda duyduğum kızgınlık ki haddi aşacak cinsten değil. Tek okuyucum olan(yani ben ;) blog sayfasının tuşlarında soluğu almamı sağladı.İlk önce üzüntülüyüm çünkü son 3 senedir yerden yere vurulsada Arda Turan biz Galatasaraylıların gözbebeğidir. Onun gitmesi bize tabiki acı veriyor ama kendi kariyeri ve futbol hayatı için  geleceğinin daha iyi olma olasılığını düşününce "varsın gitsin sevdiğine" der oluyorum, belkide çok takımdaşımın düşündüğü gibi yada azımızın.Hadi bunun tesellisi var ama diğer üzüntümün yok işte. Türk futbolunun yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri olan Kaptanımızın, Avrupayı dize getiren tarihi zafelerle dolu kulübümüzden bir elle tutulur başarı bile yaşayamamış olması o sevinci yada olabilecek o efsane kadronun isimlerinden biri olamadan takımdan ayrılıyor olması beni gerçekten üzdü. Napalım! Eminim o benden daha çok düşünmüştür bunu.
         Hayal kırıklığıma gelecek olursak; takip edenler hatırlar. Fatih Terim'e 1 ay önce yanılmıyorsam temmuzun ilk haftasıydı Arda ile ilgili soru sorulduğunda, onun son iki senedeki performansından dolayı Galatasaray'ın alacaklı olduğunu belirtmişti ve Cüneyt Tanman, Bülent Korkmaz yada kendisi gibi uzun yıllar bu formayı terletip bir efsane olabileceğini anlattı yada en azından ima etti. Ben şahsen bu konuşmalara karşılık Arda'nın sessizliğini hiç hayra yormasamda katıldığı bi programda "Ben hakikaten gitmeyi düşünüyordum ama Fatih Terim gelince bunu rafa kaldırdım" demesi yüreğime su serpmişti.Şimdi bunun hayal kırıklığını yaşıyorum. Şu an itibariyle tarafların anlaştığını öğrendim 12M euro hayırlı olsun.
         Kızgınlık... Niye değil mi? gitmesine hiç sözüm yok hatta geçen kabus sezon bittiğinde inşallah Arda avrupaya gider dileğimi her Galatasaray muhabbetlerinde araya sıkıştırdım. Öyleyse neye kızıyorum ben!!! Bir takımın başına bir hoca yeni geldiğinde ve hoca biraz olsun idealist ise bir kağıt kalem çıkarır ve yazar " Ben bu takımı kimlerin üzerine inşa edecem" . Fatih Terim'in bu geleneğidir. 1. seferinde bu iskelet; Tafo-Pope-Hagi-Kral idi. Yada herkes böyle kabul etti oynanan oyundan.2. seferinde acı ama gerçek; iskelet olabilecek bir takım verilmedi ona . 3. ve büyük ihtimale son seferinde o beyaz kağıda ilk sırada sizce kimi yazmış olabilir?
         Her seferinde gitmemesi gerektiğini dile getiren hatta bir röportajda "Benim için bu mevzu kapanmıştır. Galatasaray için böyle bir sorun yoktur" diyen Hocamız şimdi ne durumdadır bilemiyorum.Yada neler düşündüğünü bilmek isterdim. Arda'ya kızgınım çünkü madem gerçekten gitmek istiyordun 1-1.5 ay önce Fatih Hoca ve ekibi bu yola girdiğinde "Kusura bakma Hocam bana müsaade" deyip niye çıkıp gitmedin. Bunun yerine her Galatasaraylıyı senin kalacağın rahatlığına inandırdın. GSTV'ye Sabri ile çıkıp gitmeyeceğini söyledin .Neden?! 1 ayda ne değişti? 2 kampa katıldın. Takımın kalmış şurda 1 yada 2 transfer ihtiyacı, taraftar keyifli, hazırlık maçları dört köşe,herşey yolunda sen bir anda bu kararı alıyorsun. Bana kalırsa Kaptanımızın (Böyle diyorum çünkü o benim için ve Galatasaraya gönül veren futbolcuların değerini bilen taraftarlarımız için de hep öyle kalacak) hem futbol olarak hem mental olarak hemde profesyonellik olarak Avrupa'da öğreneceği çok şey olduğuna inanıyorum. Malum profesyonellik deyince ülkemizdeki insanların çoğunun anladığı; ezeli rakibin daha fazla parayı verince hemen onun formasını giymen! Profesyonelliğin bir parçası: Doğru Kararı Doğru Zamanda Verebilmektir.
          YOLUN AÇIK OLSUN ARDA TURAN , İNŞALLAH HERŞEY İSTEDİĞİN GİBİ GİDER...
          

    30 Temmuz 2011 Cumartesi

    Kral: Hakan Şükür

      

       40 sene önce Türk futbolunda çığır açacak bir insan dünyaya geldi. Bu karakterli, şahsiyetli, herkese karşı son derece saygılı, aile terbiyesini çok iyi almış ve herkese sevgiyle bakan efsaneye uzun yıllar boyunca her avrupa kupası maçında veya her milli maçta başta canlı yayındaki spikerler olmak üzere sonra tv başlarındaki milyonlar hep şu cümleyi söyleyeceklerdi: "Çok Şükür ki Hakan Şükür'ümüz var."
       Futbola memleketi Sakaryaspor'da başlayan Hakan Şükür, buradaki 3 yıllık kariyerine 87-88 sezonunda alınan Türkiye Kupası ile başladı. Coşkun Demirbakan, Aykut Yiğit, Oğuz Çetin, Aykut Kocaman gibi kaliteli isimlerin ve büyük futbolcuların yanında futbola adım atması onun için çok büyük bir şanstı. O dönemin Sakaryasporunun ne kadar iyi bir kadroya sahip olduğunu anlayın artık. Kaderin bir cilvesi ki Oğuz ve Aykut Fenerbahçe'nin efsanelerinden biri olmuşken Hakan Galatasaray'ın efsanesi olmuştur. Hatta 2 arkadaşıyla birlikte Fenerbahçeli yöneticiler tarafından sözleşme imzalaması için kaçırılıp bir otele hapsedilmiştir. Bunu çok ağır birşey olarak görmeyin o yıllarda özellikle büyük takımların yöneticileri tarafından sık sık yapılan bir uygulamaydı. Lobiye çıkmak yasak, telefon yasak. Fakat Hakanı Fenerbahçeli olmasına engel olan yaşının başka bir takıma imza atabilmesine olanak tanımamasıydı. Mutlaka Sakaryaspor yönetiminin onayı lazımdı ve bu transfer gerçekleşmedi. Bir sonraki durak Bursaspor'du. Bursa'da artık ilk 11'in değişmez ismi olmuştu. 2 sezonda çıktığı 61 karşılaşmada 14 gol atmıştı. Bursaspor'daki başarısını 1992 yılında Başbakanlık kupası ile taçlandırdı. 1992-1993 sezonunda efsane olacağı Galatasaray'a imzasını attı. Tanju Çolak'tan boşalan forvetin artık yeni kralı idi. Hakan Şükür kariyerinde tam 13 yıl Galatasaray forması giydi. Bununla beraber yurtdışında Torino, Inter Milan, Parma, Blackburn Rovers formalarını terletti. Bir keresinde kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum hatta küçük oğlu ile fotoğraf çektirdiğim Kral için birkaç kelime yazmak istiyorum. Hakan bu ülkenin futbolu için çok büyük bir şanstı. Ondan maksimum verim alabildik mi bu tartışılır. Ama Torino macerasından beri çok ağır eleştirilen Hakan Şükür cevabını en güzel şekilde hep sahada vermiştir. Dünyanın başka bir yerinde olsa heykelinin yapılacağı, adına stadyumların inşa edileceği bu adamı sözde %99 'u müslüman olan bir ülkede  kutlu doğum haftasını kutladığı için demediklerini bırakmadılar. Hz.Muhammed'in (s.a.v.) doğumunu kutlamak suç, Hz. İsa'nın doğumunu kutlamak normal. Neyse siyasi konulara girmek istemem. Krala yapılan eleştirilerde hiç mi haklı taraf yoktu. Elbette vardı ama bu çoğu haksız olan ve spekülasyon yaratmak için basının uydurduğu eleştirilerin yanında duyulamadı bile. Mesela Hakan'ın duygusal bir yapısı olduğunu onunla çalışan herkes söyler. Başta Mustafa Denizli ve Fatih Terim olmak üzere. Buda ister istemez eleştirilerden olumlu yada olumsuz etkilenmesine neden oluyordu. Hakan'da ben dahil birçok Galatasaray'lının fitil olduğu bir huy vardı; gol kaçırma . Evet, Hakan Türk futbolunun ve Galatasaray tarihinin en çok gol atan futbolcusuydu ama en az attığının 5 katı kadarda net gol pozisyonlarını harcamıştır. Hakanın gollerine dikkat ederseniz attığı gollerin çoğu aslında zor atılabilecek gollerdir. Tekniği çok üst düzeydir. Maçlara gidenler hatırlar maçtan önce Hakan çok klas goller atardı. Bir G.Birliği maçından önce topuğu ile ceza sahası dışından attığı golü hala unutmam. Fakat düdük çalınca unutulmaz gollerin adamı bomboş kaleye golü atamıyordu. Bunun nedenini hep merak ettiğim bir dönemde Hakan'ın bir kanala verdiği ropörtajı izlemiştim. Orada güzel gol atmaya önem verdiğini söylemişti. İşte o zaman kaçırma hastalığının nereden kaynaklandığını anladım. Onda Tanju'nun gol olsunda nasıl olursa olsun tavrı yoktu. Özellikle hava hakimiyeti bu kadar iyi olan bir forvet Türk futbolu daha görmedi. Yanılmıyorsam Türk futbolunun en çok kafa ile gol atan futbolcusu. Onun döneminde avrupa'da bir Kenneth Anderson vardı pivot tipli hava hakimiyetine sahip santrafor. Bence oda Hakan kadar iyi değildi. Hakan uzun boy ve bacaklara rağmen bileğine sahip bir futbolcuydu. Ayrıca kafa gollerinde uzun boyunun yanı sıra Bologna'ya attığı müthiş goldeki gibi ince belinin avantajını çok iyi kullanıyordu. Kim ne derse desin Hakan'ın Türk futbolunda hatta sporunda daha çok görevler üstlenmesi taraftarıyım. Hem daha çok görev üstlenmeli hemde daha üst mevkilerde olmalı. Kral'ın Galatasaray'a ve futbola vedası hiç kimsenin istediği gibi olmadı. Keşke Adnan Polat Hakan'ı karşısına alıp konuştuktan sonra onunla devam edip etmeme kararını verseydi. Adnan Polat'ın ben kötü niyetli olduğuna inanmıyorum ama onun kafasındakilerle Hakan'ın kafasındakiler aynı değildi işte. Bu kadar takıma emeği geçmiş bir efsaneye daha toleranslı davranılmalıydı. 1 sene daha oynamak istiyorsa oynamalıydı. Sonunda buruk bir veda oldu. Her ne olursa olsun Hakan Şükür Galatasaray camiası başta olmak üzere birçok insanın gönlünde taht kurmuş ve kurmaya da devam etmektedir.
       O Türk futbolunun Ulubatlı Hasan'ı idi. Birçokları Souness der. Bence bu ünvanı 1998-1999 sezonunda deplasmanda karşılaştığımız Juve'ye attığı golle O kazanmıştır. Çünkü o gol İtalyan takımlarına karşı deplasmanda (yani Batı Roma'da) bir Türk futbolcunun attığı ilk goldür. Nasıl Ulubatlı Doğu Romanın burclarına ilk bayrağı dikmiştir, Hakan'da Batı Roma'ya ilk golümüzü atmıştır. Birçok golü unutulmaz ama benim favorim Bologna'ya attığı kafa golü, sanki "aşağıdan izlediğim yeter birazda yukardan millete bakiim" dedi. Ya Belçika'ya attığı gol. İnsanüstü bir durum. Gerçi 93-94 yılında deplasmandaki ManU maçında (3-3) Eric Cantona'nın üstünden bir hava topuna yükselişi vardır ki bilenler bilir. Cantona'nın yüzündeki şaşkınlık ifadesini 18 yıldır unutamadım. UEFA şampiyonluğuna giden yolda Milan maçında atılan 2. gol ve Leeds deplasmanındaki golüde asla Türk futbolunun övünç sayfalarından silinmeyecek. Başta dediğim gibi Hakan Şükür futbolumuzda çığır açmıştır. Çığır açacak birçok iş yapmıştır! Umarım hiçbir zaman futbolumuzu Hakan Şükürsüz görmeyiz. Herşey için Teşekkürler Kral!
    http://www.galatasaray.org/tarih/pages/hakansukur.php
    http://www.aslanlar.tv/iste-rekorlarin-kral-i-hakan-sukur-un-rekorlari-delen.html
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Hakan_%C5%9E%C3%BCk%C3%BCr
    http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?r=1&hid=105382

    16 Nisan 2011 Cumartesi

    Baba Hakkı - Hakkı Yeten

    Beşiktaş’ın sembolü Baba Hakkı, 1910 yılında Vodina’da (Bulgaristan) doğdu. Henüz 1 yaşındayken ailesi İstanbul Beşiktaş semtine yerleşti. Babası Binbaşı Mahmut Nedim Bey, 1914’te Çanakkale’de şehit düştü. 5 kardeşiyle birlikte yaşam savaşı veren Hakkı Yeten askeri okula yazıldı. Bu dönemde Bu dönemde Karagümrük'te futbola başladı. Maltepe, Halıcıoğlu ve Kuleli askeri takımlarında da oynadı. Beşiktaş Futbol Şubesi’nin kurucusu Şeref Bey tarafından Karagümrük'ten, Siyah-Beyazlı renklere kazandırıldı. Bu arada askerlik mesleğini bırakarak avukat oldu. 17 yıl Beşiktaş forvetinde özellikle sağiç olarak yer aldı. Otoriter ve teknik oyunculuğuyla kısa sürede kaptan oldu. Özellikle disipline verdiği önem nedeniyle kısa süre içinde “Baba” lakabını aldı. Saha dışında da tam bir beyefendi olan Hakkı Yeten, güçlü yapısıyla rakip oyuncularla ikili mücadelelerde kollarını açar ve karşı takım oyuncusu önüne geçemezdi. 1945’te futbolu bırakana kadar, 1 Türkiye Birinciliği, 2 Milli küme, 1 Başbakanlık Kupası, 7 İstanbul Ligi, 1 İstanbul Şildi, 2 İstanbul Kupası şampiyonluğu yaşadı. 17 yıl formasını giydiği Beşiktaş’ta 439 maçta 382 gol kaydederek inanılması güç bir sayıya erişti. Derbilere de damgasını vuran Baba Hakkı, hem Galatasaray hem de Fenerbahçe’ye 30’ar gol atarak tarihe geçti. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle A Milli Takım çok az sayıda maç yaptığından Hakkı Yeten de yalnızca 3 kez ay-yıldızlı formayı giyebildi. 27 Eylül 1931’de Bulgaristan’a 5-1 yenildiğimiz maçta tek golümüzü Baba Hakkı atmıştı. Futbolu bıraktıktan sonra Futbol Federasyonu’nda Asbaşkanlık yaptı. İki defa, 1948-1949 ve 1950-1951 yılları arasında Beşiktaş teknik direktörlüğü yapmıştır.Beşiktaş’ta 3 dönem başkanlık yaptı.Yönetimde olmasa da her zaman takım içinde söz sahibi olan Hakkı Yeten sert ve otoriter tutumunun ve hem kendi takımındaki hem de rakip takımdaki futbolculardaki ona karşı duyulan saygı nedeniyle Baba Hakkı unvanıyla anılmıştır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün Süleyman Seba ile birlikte iki onursal başkanından biridir. Baba Hakkı, 16 Nisan 1989 tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Beşiktaş Belediyesi, Fulya Stadı’nın bulunduğu caddeye O’nun ismini verdi.
    Baba Hakkı futbolumuzun efsane isimlerinden biridir. İşte Baba Hakkı ile ilgili bulduğum hikayeler;

    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Karagümrük'de oynadığı dönemde; Bozkurt Kulübü, Karagümrükle bir maç almıştı. Bozkurt takımı devrin kuvvetli kulüplerinin futbolcularıyla takviye edilmişti. Rakip kaleyi zamanın meşhur kalecilerinden; Harbiyeli Paşa Sırrı koruyordu. Maç Halıcıoğlu Sahası'nda yapılacaktı. Maç günü takımlar karşılıklı dizildiği zaman, Baba Hakkı'nın olmadığı farkedildi. Maç başladıktan az sonra Hakkı Yeten, Balat istikametinden gelen bir sandal içinde göründü. Taraftarlar oyunu bırakmış sevinçle ona doğru koşmaya başladı. Maça geç kaldığını anlamış olacak ki; sandalda soyunuyordu. O sahile çıktı, idareciler da takım kaptanı Sebahattine geldiğini haber verdi. Fakat Kaptan Hakkı'nın geç kalmasına kızarak oyuna sokmadı. Maçın ikinci yarısında Hakkı'nın oynaması için İdareciler, Sabahattin'i ikna ettiler. Kaptan da verdiği cezayı yeterli görerek Hakkı Yeten'i oyuna dahil etti. O gün yarım devre oynayan Hakkı Yeten, Bozkurt takımına 6 gol attı.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    1948 yılında (38 Yaşında) bir maçta taraftarın onu ıslıklamasından sonra "Bu formayı bana taraftar giydirdi.Şimdi onlar isteyince çıkarırım."
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Otoriter yapısı ve takım üzerindeki ağırlığı üzerine anlatılanlar gerçekten bugünkü profesyonel futbolda zor inanılacak olaylardır. Bu anılara örnek olarak; kırmızı kart gören futbolcunun önce Baba Hakkı'ya dönerek, "Çıkayım mı?" diye sorması ve o "Evet" deyince çıkması.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Harp Okulu ile Ankara'da oynanan ve ilk yarısı 3-0 yenik kapanan maçın devre arasında soyunma odasında; "Dönüş biletlerinizi yırtarım, yürüyerek İstanbul'a dönersiniz" tehditi sonucu maçın ikinci yarısında Beşiktaş'ın 6 gol atarak maçı 6-3 kazanmıştır.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Ne kadar güçlü ruha sahip olduğuna ve sportmenliğine örnek olarak anlatılan başka bir olay ise şu şekildedir. Fenerbahçe ile Şeref Stadı'nın çamurlu ortamında oynanan maçta Beşiktaş 2 farklı skorla önde gitmektedir. Maçın ortasında Beşiktaş atakları ardarda devam ederken orta sahada Fenerbahçe kaptanının yanına gelen Hakkı Yeten şöyle der: "Arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar bu maçın zevki böyle çıkmaz"
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Beşiktaş tribünlerinden rakip takıma küfür edildiği zaman tribünün önünde durup iki elini beline koyup dik dik bakarmış. Tabi tribünler sus pus.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Beşiktaş İzmir'de İzmir Emniyet Teşkilatıyla bir gösteri ve hazırlık maçı yapıyor. Tüm stadyum protokol, polis, ve polis okulu öğrencileriyle dolu. Hakem il yarıda HakkıYeten'e sarı kart gösteriyor. Baba Hakkı, hakeme neden kart gördüğünü soruyor. Hakem sahada yalnızca bir hakem olduğunu onunda kendisi olduğunu söylüyor. Hakkı Yeten sorusuna cevap alamayınca tekrar soruyor, hakem söylemiyor derken tartışma büyüyor ve Hakkı Yeten kırmızı kart görüyor. Hakem Hakkı Yeten'e çıkmasını söylüyor ama Hakkı Yeten "Sen çık!" diyor. Tartışma büyüyor ve bütün protokol sahaya iniyor. Konuşmalar sonucu karar veriliyor ve ikinci yarı başlarken hakem değişiyor.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Hakkı Yeten'in bir BJK-GS derbisinde Şeref Stadı'nda Beşiktaş'a gol atan genç Coşkun Özarı'nın yanağını okşayıp, "Aferin çocuk, gol atmaya devam" dediği söylenir. 
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Şükrü’nün köşe vuruşu. top döne döne, hiçbir oyuncuya değmeden kaleye giriyor. Fenerbahçe kalecisi Cihat umarsız. gol! dönem Beşiktaş’ın ve “emsalsiz” Hakkı’nın dönemi. ama o golden sonra Baba Hakkı’nın sahanın bir yerinde Şükrü’yü kıstırdığı görülür: “Atacaksan doğru dürüst gol at!”
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Bir maçta yine korner olur, Şükrü topun başına geçer, ceza saasına giren Baba Hakkı elini kaldırarak top ister. Baba Hakkı topu istemiş atmamak olmaz ki! Şükrü dayanamaz kaleye vurur ve 39. kornerden golünü atar. Golden sonra Baba Hakkı'nın üstüne geldiğini gören Şükrü kaçmaya başlar, öyle bir kaçar ki Baba Hakkı'nın "Gel öpeceğim" dediğini duymaz.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Suat Mamat’ın tanıklığı: Suat Galatasaray’dan Beşiktaş’a transfer olmuş. ama son bir şampiyona maçı var iki takım arasında. Suat’lı Galatasaray çok etkili bir oyunla Beşiktaş’ı yenip şampiyon oluyor. maç sonunda Beşiktaş soyunma odasına giren Suat’a şöyle diyor Hakkı Yeten: “Çok iyi oynamasaydın buraya giremezdin.”~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Beşiktaş'ın bir başka efsanesi Şeref Görkey'den bir anı;
    "Rakipleri bazen çok eziyorduk. Hakkı bazen yanıma gelip, "Yahu Şeref, Fevzi ile İbrahim’e de söyleyelim de çok atmayalım. Üzülüyor çocuklar" derdi"
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    1978 yılındaki bir röportajda "Herkese hizmet ettim ben. Gerek saha içinde gerekse saha dışında! Ama kendim selvi gibi kaldım ortalıkta. Selviler dibine ışık salmaz! Selviler öyledir!”
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Galatasaray defansının 1940'lı yıllardaki değişmez oyuncusu Adnan,bir uzun top çıkma uzmanıdır. Topu sektirip Allah ne verdiyse ileriye gönderir, artık sol açık mı sağ açık mı kimin önüne düşerse. Hatta bu yanlış anlayış Türk futboluna uzun süre yerleşmiş kim daha ileri vurursa ondan iyi defans oyuncusu olacağı zannedilmiştir. Uzun çıkma işini abartan Galatasaray'ın sağ beki Saim'in bir maçta topu İnönü Stadının kapalı tribünün üstünden dışarı gönderdiği rivayet olunur. Aslında o yıllarda böyle şeyler anlaşılırdı. Trabzonspor'un üstüste şampiyon olduğu yıllarda "Allah'ını seven ileri vursun" düsturunu kullandığı bilinir. Ancak bu uzun top çıkma işinde, topu çıkanın ayağı fiziksel zorunluluklardan ötürü, yakınında bulunan futbolcuya çarpardı, bu istemsiz tekmeyi yiyen uzun süre yerden kalkamazdı. Galatasaray'lı Adnan, Şeref Stadındaki bir Beşiktaş maçında yine uzun top çıkarır ama yanında Baba Hakkı'nın olduğunu görmez. Top Beşiktaş ceza alanına girerken , bir tokat sesi gelir. Adnan'ı Baba'nın elinden zor alırlar.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    Baba Hakkı'nın en önemli özelliklerinden biri de kollarını açıp arkasındaki futbolcudan topu saklamasıdır. Rakip hangi taraftan hamle yaparsa, Baba ters tarafa dönüp onu atlatır. Rakip için Baba'nın topu bu şekilde saklaması kısırdöngüdür. Bir Galatasaray maçında Eşref Aykaç bu kısır döngüyü kırmak ister. Baba Hakkı'nın iki bacağının arasından topa dokunur. Top bir metre öteye gider. Baba döner, Eşkaf'la br süre bakışırlar, kimse uzalaşan topu almaya cesaret edemez. Baba Hakkı gider, topu alır ve oyun yeniden başlar. Bu maçtan sonra kimse Baba'nın bacakları arasından topa vurmaya yeltenmemiştir.
    ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
    "... Beşiktaş’a ne kaldı ondan? Tek kişiden kalabilen en çok şey… Bu gün, Fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. Galatasaray’ı da. Beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. Bu bir olay. Mutlaka adı olmalı..." Cemal Süreya
     Başarıları
    • Takım
    • İstanbul Şilt Kupası Şampiyonluğu
    • İzmir Uluslararası Fuar Kupası Şampiyonluğu
      • 1943 Beşiktaş JK
    • İstanbul Kupası Şampiyonluğu
    • Başbakanlık Kupası Şampiyonluğu
    • Kişisel
    • İstanbul Lig Gol Kralı

     Ölümünün 22. yılında büyük efsaneyi saygı ve hürmetle anıyorum. Nur içinde yat Baba Hakkı!

    2 Şubat 2011 Çarşamba

    Taçsız Kral; Metin Oktay

    " Onunla ilk tanıştığım gün ayakkabının bağlarını bile kendi bağlayamayan yürümeyi yeni yeni öğrenmiş minicik bir çocuktum. Sende nereden çıktın der gibi vurdum ona. O ilk vuruşla birlikte yolumda değişti hayatımda. Çaresiz kader bağlamıştı bizi, ondan ayrılamıyordum. Benim en iyi arkadaşım olmuştu." diye anlatır futbolla tanışmasını Kral.
       2 Şubat 1936'da İzmir Karşıyaka'da fakir Oktay ailesinin ilk oğlu ve 9. çocuğu olarak dünyaya geldi. 15 yaşında İzmir'de Damlacıkspor Kulübünde 8 numaralı formayı giyerek futbola başladı. 8 numaralı formayı Sait Altınordu'ya olan hayranlığından seçmiştir.1952'de, Adnan Süvari'nin futbolcu-teknik direktör olarak görev yaptığı Yün Mensucat ile aylık 300 lira maaşla anlaştı. Bu dönemde genç millî takımda yer aldı ve büyük kulüplerin dikkatini çekti. Buna karşın Beşiktaş ve Adalet ile yapılan transfer görüşmeleri olumsuz sonuçlandı.11 Nisan 1954'te Belçika maçında ilk kez milli oldu ve 4-0 kazanılan maçın 2 golünü attı. Aynı yıl İzmirspor'a transfer oldu ve bu forma altında 18 maçta 17 gol atarak gol kralı oldu. 1955'te Galatasaray'a transfer olduğunda 19 yaşındaydı. Gündüz Kılıç'ın teknik direktörlüğünü yaptığı Galatasaray ile 5 yıllık sözleşme imzaladı.Oktay'a, imzaladığı sözleşme karşılığında taksi plakalı Chevrolet marka bir otomobil verildi. 9 Ekim 1955'te, İstanbulspor ile oynanan İstanbul Profesyonel Ligi maçında Galatasaray formasını resmî bir maçta ilk kez giydi. 3-0 Galatasaray'ın üstünlüğüyle sona eren maçta takımının üçüncü golünü attı. 16 Ekim günü Fenerbahçe karşısında oynayarak aynı şehrin iki takımı arasındaki ilk derbi maçına çıktı. 6 Kasım'da oynanan ve 5-4 kazanılan maçta ise ilk kez bir Beşiktaş derbisinde oynarken, iki de gol kaydetti. İlk sezonunda ligde oynadığı 17 maçta attığı 19 golle gol krallığını kazandı. Galatasaray ise sezonu şampiyon olarak tamamladı ve 1956-57 sezonu için Şampiyon Kulüpler Kupası'na 1. turdan katılmaya hak kazandı.1956 yılının şubat ayında millilerimiz Macarların 52 maçtır yenilmeyen "Altın Takımı"nı 3-1 yenerken 2 golü Lefter, 1 golü Metin attı. 26 Ağustos 1956'da, deplasmanda Dinamo Bucureşti ile oynanan ve Galatasaray'ın 3-1 kaybettiği Şampiyon Kulüpler Kupası ön eleme maçı, Türk takımlarının Avrupa kupalarındaki ilk maçı olarak tarihe geçti. Bu maçta takımının tek golünü kaydeden Metin Oktay ise Avrupa gol atan ilk Türk oyuncu oldu. 23 Mart 1957'deki 6-1 kazanılan Kasımpaşa maçında 4 gol atarak takımdaki ilk hat-trick'ini yaptı. Bu sezonda attığı 17 golle ligde ikinci kez gol kralı olurken; Fenerbahçe ile aynı puana sahip olan Galatasaray, averaj hesabı sonucunda şampiyonluğu rakibi Fenerbahçe'ye kaptırdı. 1957-58 sezonunda,17 lig maçına çıkarken 19 gol kaydederek İstanbul Profesyonel Ligi'nde üçüncü kez gol kralı olurken, takımı Galatasaray ligi şampiyon olarak tamamladı. 1958-59 sezonunda attığı 22 golle, İstanbul Profesyonel Ligi tarihindeki üst üste dördüncü kez gol krallığı elde etti.
       10 Haziran 1959'da Fenerbahçe ile oynanan Türkiye Ligi finalinin ilk maçının 37. dakikasında rakip kaleye ünlü ağları yırtan golünü attı. Rövanşı 4-0 kazanan Fenerbahçe, 1959 sezonunun şampiyonu olurken, 11 gol atmayı başaran Metin Oktay ise Millî Lig'in ilk sezonunu gol kralı olarak tamamladı. 1959-60 sezonunda ligde 33 maçta forma giyerken, 33 gol attı ve maç başına 1 gol ortalaması yakalayarak tekrardan ligde gol kralı oldu. 24 Ekim 1959'daki 8-0 kazanılan Altınordu maçında 5 gol birden atma başarısını gösterdi. Gazeteci Halit Çapın'ın 10 Eylül 1960'taki İstanbulspor maçının ertesi günü Milliyet gazetesinde yazdığı bir haberde Metin Oktay'ın askerliğini 8 gün eksik yaptığını ihbar etmesi üzerine Toptaşı Cezaevine konuldu. Mahkeme Oktay'ın 8 değil 6 gün eksik yaptığına karar kıldı ve 45 gün hapis yattıktan sonra 28 Ekim günü cezaevinden çıktı. Temmuz 1961'de İtalya'nın Palermo kulübüne transfer oldu. Böylece Metin Oktay; Şükrü Gülesin, Bülent Aziz Esel, Bülent Eken ve Lefter Küçükandonyadis'ten sonra İtalya'da top koşturan beşinci Türk futbolcu olarak tarihe geçti. Metin Oktay, yaklaşık bir sene süren Palermo kariyerinde tamamı ligde olmak üzere 12 resmî maça çıkarken, 3 gol atmayı başardı. Haziran 1962'de yeniden Galatasaray'a döndü. 1962-63 sezonunda 26 maçta attığı 38 gollük rekor 25 yıl boyunca kırılamadı.Metin Oktay, 26 maçta attığı 38 golle, maç başına 1.4 gol ortalaması yakalamış ve bu rekor günümüzde henüz kırılamamıştır.
       1969 yılında takımı şampiyon ve kendisi de gol kralı olarak futbolu bırakan Metin Oktay'a başka hiçbir futbolcuya nasip olmayan jübile yapılmış, bu unutulmaz futbolcunun uğurlanması İstanbul ve İzmir'deki karşılaşmalarla, gerçekleşmiştir.
    İstanbul'da yapılan jübile maçında Galatasaray - Fenerbahçe 1-1 berabere kalmış, İzmir'de ise Göztepe, Galatasaray'ı 1-0 yenmiştir. İstanbul'daki jübilenin en ilginç yanını ise Metin Oktay'ın kısa bir süre Fenerbahçe, Can Bartu'nun da Galatasaray formalarını giymesi oluşturmuştur.
       Metin Oktay, 4’ü Genç Milli Takım olmak üzere 40 kez milli oldu. A Milli Takım’da 7 kez kaptanlık yaptı ve toplam 17 gol attı.
       Metin Oktay derbi maçlarının da büyük golcüsüydü. Fenerbahçe'ye tam 18 gol atan Metin Oktay, Beşiktaş'a da 13 gol attı.Futbolu bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. 1974-1975 sezonunda kısa bir süre Doğan Koloğlu ile birlikte Galatasaray’da teknik direktörlük görevinde bulundu. Son olarak Milliyet Gazetesi’nde spor yazarlığı yapan Metin Oktay, 1991 yılında elim trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı.
       Buraya kadar yazdıklarım genelde yorum içermeyen ve internette birçok sayfada okuyup derlediklerimden oluşuyor. Bundan sonra ise benim için Metin Oktay'ın ne anlama geldiğini aktaracağım. Metin Oktay, Türk futbol tarihinin en büyük efsanelerinden biriydi, birçoklarına göre ve bana göre en üst sıradakiydi. Öyle ki Fenerbahçe tarihinin en büyük efsanelerinden biri olan Cemil Turan F.Bahçe'ye transfer hikayesini anlatırken Metin için "Türk futbolunun en büyük efsanesiydi." der. Nasıl efsane olmasın ki; O mahalenin en kral abisi, sahaların beyefendisiydi. Unutulmaz biri olabilmek taraflı tarafsız herkesin saygısını ve sevgisini kazanabilmek sadece başarılarla olabilecek bir iş değildir. O 1'i İzmir Profesyonel Ligi, 4'ü İstanbul Profesyonel Ligi, 6'sı Süper Lig olmak üzere toplam 11 gol krallığının yanısıra adamlığı, kibarlığı, mütevaziliği, cömertliği, sahadan atıldığı zaman kendisine küfür eden rakip tribünlerin önüne gidip eğilerek selam verişi ile , arkadaşlarının hakkını korumak için kendini siper edişi ile Efsane olmuştur. Bugün Türkiye'de (hangi renklere sevdalı olduğunun önemi yok) futbol sevdalısı hangi taraftar Metin Oktay'a saygı duymaz? Kayınvalidesinin ısrarları, kayınpederinin masaya döktüğü tomarla para ve çiftliğin 3te biri hissesi -kısacası hayatının geri kalanını garanti altında tutabilecek maddi kaynak- ve ilk eşinin (Oya Sarı) "ya ben ya Galatasaray" sorusuna karşın yüzüğünü çıkarıp masaya koyar ve ceketini alıp "Galatasaray" deyip evden çıkar. Burada önemli olan G.Saray, F.Bahçe, Beşiktaş demek değil, burada asıl mesele bir erkeğin sevdiği kadın+para teklifini futbol için reddetmiş olmasıdır. İşte asıl mesele budur. Bugün bunu kim yapar? En delikanlıyım adamdan çok adamım diyenlerin yapamayacağı bir iştir bu. Yıllarca spor kanallarında spikerlerden ve spor hakkında anket yapanlardan dinlediğim klişe bir laf var. "En çok kadın taraftar G.Saray'da". Ben bunun için kendimce bir yorumum var ve bunu ilk kez paylaşacam. Evet en çok kadın taraftar G.Saray'da çünkü kadınlar bir erkeğin (Metin Oktay) evli olduğu kadını ve tonla parayı neden ve ne için elinin tersi ile ittiğini anlamaya çalışıyorlar yıllardır. Şeytana bile pabucunu ters giydiren kadınları mağlup eden başka bir kadın ve para değilse neydi? İşte bunu anlamaya çalışıyorlar ümitsizce.

       Efsaneydi, çünkü fedakardı Metin. 45 günlük hapisten sonra Toptaşı Cezaevinin çıkışında onu Turgan Ece, Rüçhan Adlı ve Kamil Altan karşılar. Fakat asıl çarpıcı karşılamayı Baba Gündüz Kılıç hazırlamıştır ona.Sadece 24 saat sonra Karagümrük maçına çıkmak zorunda kalacaktır.

    " Beyti'deki akşam yemeğinde Baba Gündüz benim için sofrayı donattırdı.Futbolcu arkadaşlarım yemeği bitirince döndüler.Biz restorantta kaldık.Soframız çilingir sofrası.Rakı içiyoruz.45 günlük sinirlerimiz yatışsın diye.Gece saat 03:00'e kadar içtik."
    diye anlatmaya başlar Metin Oktay bu ilginç olayı. Sonrası da şöyledir:
    " Oteldeki odamıza çekilirken baba Gündüz resepsiyondaki memuru sıkı sıkı tembihlemiş "Metin Oktay sabah kahvaltısı için kesinlikle uyandırılmayacak. O yorgunluğunu atıncaya kadar uyayacak"
    Saat 11'de Gündüz Kılıç gelip uyandırdı beni.3 saat sonra Galatasaray takımı sahaya çıkacak ve Karagümrük'le oynayacak.Baba, yatağımın ucunda oturdu ve şöyle dedi:
    -Biliyorum, oynayacak durumda değilsin.Ama seyirci seni görmek istiyor Metin. Karagümrük'e karşı seni oynatmak istiyorum.Üzülme, verebileceğini ver. Sen bize çok maç kazandırdın.Bugün de senin yüzünden kaybedelim.Seni hasretle bekleyen seyircine ne olur bu saygıyı gösterelim "
    Baba'ya hayır diyebilmem mümkün mü?
    Sahaya çıktım ve ben 2 gol atarken Galatasaray da Karagümrük'ü 3-0 yenmişti. Beni seven tribünlerime kavuşmuştum. Kusa kusa sahadan çıkarken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum..
       Mütevaziydi Metin. Ağları yırtan golünü yıllar sonra soran Uğur Dündar'a şu yanıtı verir;
    "Efendim benim o devrede attığım gol hala konuşuluyor. Buda Fenerbahçe'nin büyüklüğünden biraz da geliyor. Şayet başka takım olsa idi bu kadar aksiyonu bu kadar reaksiyonu olmayacaktı bu işin."
       Şu cevaba bakarmısınız! Bir futbolcu unutulmayacak böyle bir gole imza atacak ve sonra bununla da övünmeyip bu unutulmazlığı gol attığı takımın büyüklüğüne verecek! Kazara gol atanların bile maçtan sonra ballandıra ballandıra gollerini anlattıkları bugünün futboluna bakıpta iç geçirmemek elde değil. Demek böyle insanlarda varmış. O maçta sadece bununla da kalmadı Metin, yırtık ağ görünmesin diye gidip oraya şemsiyeyle kapatmıştır. Rakiplerinin aciz günlerinden zevk alan, deplasmanda puan yada puanları aldıkları takdirde taraftarları kışkırtmak için bi nevi cenaze evinde düğün yapan bugünkü çoğu takımlarımızdaki çoğu futbolcu gibi aynen değil mi!
       Ya aynı maçta, kariyerinde ender görülmüş bi şekilde bir pozisyonda FB'li futbolcuya yaptığı uygunsuz davranış sonrası kendisine ağır şekilde küfür eden F.Bahçe tribünlerine gidip onları selamlaması ve özür dilemesi. Bugüne göre gayet demode! Artık bugünkü trend kendine küfür eden taraftarlara yine küfürle karşılık vermek. Ondan sonrada Milli futbolcu ünvanını kullanıp basın toplantıları düzenleyip herkes bizden nefret ediyor demogojisi ve yalnızlık edebiyatı yapmak. Oysa 36 milli maçta 19 gol atan Kral hapise giderken bile hiçbir imtiyazını kullanmamıştı. İşte bu yüzden Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, her takımlısı da onu çok sevmişti.
       Metin'in ne efsaneliği nede efsaneleri biter. İşte bir diğeri; 1957 yılında Fenerbahçe ikinci başkanı Müslüm Bağcılar Metin'le bir gazinoda buluşur. Bi çek uzatır Metin'e, "rakamı sen yaz Metin" der "yeter ki Fenerbahçe forması giy".. Metin Oktay ise  anında verir cevabı "bizi sevenleri üzmeyelim baba, bizi sevenlere ihanet etmeyelim"
    Yıllar sonra Ali Kırca Ali Sami Yen'e Veda şiirinde şu satırlarla anacaktı Metin Oktay'ı ;
    Takarken altı kez krallık tacını, gururu taç yaptın başlarımıza,
    Ve fakat kralların kibrini yendin o müthiş tevazunda.. yendin..
    'Sevenleri üzmeyelim baba' dediğinde,
    Renklerin paraya esaretini yendiğin gibi.. yendin bir kere daha..
    O insana değer verirdi. Fazla insancıldı. Bir rivayet odur ki kendisine sert harekette bulunan hiçbir oyuncuya bakmazmış ki nefsi kin gütmesin diye. 
    Futbolun Robin Hood'unun, paranın satın alamadığı bu futbol delikanlısının hikayesi ne yazık ki mutlu sonla bitmiyor. Ali Kırca'nın "futbol hayattır" adlı kitabından aktaralım;

    "1960'ların sonuydu. Kral iken bıraktı tacını KRAL. Bittiklerini ilan etti geçmiş güzel günlerin. Ve sonra, 1990'ların başı oldu. Geriye dönüşün olmadığını anladığı anda, olanca gücüyle bastı gaza. Yağmurlu bir İstanbul gecesiydi, kayıp gitti. Herşey Metin'le bitti. Yırtılan filelere astığı şemsiye hala duruyor orda."



    5 Ocak 2011 Çarşamba

    Bay Gol - Osman Arpacıoğlu

    Bugün Fenerbahçe tarihindeki altın isimlerden birini satırlara dökmeye gayret edecem. Osman Arpacıoğlu. 1947 yılnda Ankarada doğdu. Babası koyu Fenerbahçeli olduğundan çocukluğunun geçtiği Samsunda aynı renkleri taşıyan "Fener Gençlik" takımının maçlarını birlikte izlermiş. E babadan dolayıda doğuştan Fenerbahçeli olmuş "Bay Gol". 16 yaşında Samsun Akınsporda başlayan futbolculuk macerası sırası ile Samsun Yolspor, Ankara Hacettepe, Mersin İdmanyurdu ve sonunda çocukluğundan beri gönül verdiği takım Fenerbahçe olmuştur. 24 yaşında transfer olduğu Fenerbahçede kendi deyimi ile "elimden, ayağımdan ve kafamdan geldiği kadar hizmet ettim" der o 6 sene için. Bence bugün birçok futbolcuya örnek olması gereken bir özelliğide futbol hayatıyla beraber yürüttüğü iktisat fakültesini de bitirerek diplomalı futbolcu olması. 1 genç, 2 ümit milli ve 16 kez A Milli formayı şerefle giymiş, 3'te gol atmıştır. A Milli Takımın 200. golünün karşısında onun adı yazar.  Cemil Turan ve Ender Konca ile birlikte rakiplerin korkulu rüyası olmuş birçok kupanın kazanılmasında önemle rol oynamıştır. Tabi o yıllardaki Didi faktörünüde saymak gerekir. Sarı - Lacivertli takımı ligde üst üste iki defa şampiyonluğa taşıdı. Fenerbahçe'de en çok kupa alan teknik direktör oldu. Didinin Fenerbahçesi, Galatasarayla yaptığı 15 maçın sadece 1ini, Beşiktaş ile yaptığı 18 maçın sadece 3ünü kaybetti. Osman Arpacıoğlu 1. Lig tarihinde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinde, Aykut Kocaman ve Elvir Boliç'ten sonra Galatasaray'a en çok gol atan 3. Fenerbahçeli futbolcudur (5 gol). Osman Arpacıoğlu 72-73 sezonunda 19 maçta attığı 16 gol ile krallık tacını takma şerefine erişmiştir.100’ler Klubü’nün de bir üyesi olan Arpacıoğlu, ligde oynadığı 236 maçta toplam 107 gol kaydetti. 7 kez Fenerbahçe kaptanlığı yapan "Bay Gol"e ise bu lakabı, Galatasaray'ın efsane isimlerinden ,"Baba Gündüz" lakaplı , Gündüz Kılıç koymuştur. Fenerbahçe’den ayrılmasının ardından 1977-1979 yılları arasında Balıkesirspor adına top koşturan Arpacıoğlu, 9 Haziran 1980 tarihinde oynanan Fenerbahçe - Balıkesirspor maçıyla beraber jubilesini yaparak futbola veda etti. Bugün 64 yaşına giren Türk futbolunun ve Fenerbahçenin efsane ismine nice sağlıklı mutlu yıllar dilerim.
    Başarıları
    Türkiye Süper Lig Gol Kralı; 1972-1973 Futbol Sezonu
    Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu; 1974 ve 1975
    Türkiye Kupası; 1974
    Cumhurbaşkanlığı Kupası; 1975
    Başbakanlık Kupası; 1973
     1974 senesinde "Salak Milyoner" filminde de kısa bir sahnede görünür.Film gereği tünel kazıyorlar, tünelin ucu İnönü Stadı… Metin Akpınar tünelden sahaya çıkıyor ve futbolcuya sarılıp “Osman Ağabey niçin bize gol atıyorsun?” diye soruyor. Gelen cevap şöyle; “Ne yapayım, işim bu”.